Page 59 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 59

Tasavvuf Sohbetleri -1                                             59

            görünce dayanamadı Musa Kelîmullâh. Daha yaşı küçük ama kendisi büyük.
            Başladı  İsrailoğulları’nı  kayırmaya.  Firavun  yine  şiddetlendi.  İsrailoğul-
            ları’nı ezmeye başladı. Ne zaman ki o taraftan birisini öldürdüler, o zaman
            aşikâr oldu.
               ¾  Daha ben burada duramam, dedi.
               Kaçtı  gitti,  Şuayib  aleyhisselamı  buldu.  Ondan  asayı  aldı.  O  da
            peygamberdi.
               Şimdi demek ki nefis Firavun. Ruh Musa’dır.
               Ama evliyâullâh ne yapıyor?
               Tarikata  giren  bir  müridin  ruhunu  nefsin  esaretinden  kurtarıyor.  Nefse
            onu  göstermeden,  nefse  onu  belli  etmeden.  Ruhu  öyle  büyütüyor  ki  öyle
            güçlendiriyor  ki  güçlendiği  zaman  nefsin  karşısına  veriyor.  Evliyâullâh
            yapıyor bunu, Ruh o zaman inkılap yapıyor.
               Ne yapıyor? Firavun’u alıyor tahttan, kendisi geçiyor tahta.
               Yüzü nakş-ı hayal imiş
               Râbıtayı hayal ediyor. Neyini? Yüzünü, zâhirdeki cesedini. Zâhir yüzünü
            hayal ediyor, zâhirdeki yüzüne râbıta yapıyor. İşte nefsi ancak bu râbıta ıslah
            ediyor.  Bu  ıslahla  anâsır-ı  zıddiyet  değişiyor.  Ruhu  da  nefsin  esaretinden
            kurtulmuş oluyor. Yani diyelim ki bir mazlum çocuk var. Yetim bir çocuk
            var.  Buna  birisi  zulmediyor,  eziyor.  Buna  acıyan  birisi  ne  yapıyor?  Bu
            çocuğu sen niye eziyorsun diyor. Eğer bunu yedirmek, giydirmek, beslemek
            zor geliyorsa ver de götüreyim, büyüteyim diyor.
               İyilikle  veya  zorla  o  çocuğu  onun  elinden  alıyor.  Ona  göstermeden  o
            çocuğu büyütüyor. İşte senin düşmanın hadi git, git kozunu onunla pay et! O
            zaman  ruh  güçlendi.  Nefse  gücü  yetiyor  artık.  Bu  ne  ile  oluyor?
            Evliyâullâhın manevî gücü, manevî kuvveti ile oluyor. Evliyâullâhın zâhiri,
            müridin zâhirini ihâta etmiş. Nefsini ihâta etmiş. Zâhir râbıta nuru taşıyor.
            Evliyâullâhın  velâyet  nuru  var.  Bâtını  var,  müridini  ihâta  etmiş.  Zâhiri  ile
            nefsi  terbiye  ediyor,  maneviyatı  ile  ruha  eğitim  yaptırıyor.  Ruhu  besliyor,
            büyütüyor, tahsil yaptırıyor. Ne zaman ki ruh nefsi yenmeye bir güç sahibi
            olursa, o zaman inkılap yapıyor.
               Ama  bu  inkılap  nerede  olur?  Ne  zaman  olur?  İnsanlarda  79  ahlâk-ı
            zemîme var. 79 ahlâk-ı hamîde var. Ahlâk-ı zemîme kötü huylardır. Bunlar
            vücuttan  gitmedikten  sonra,  79  ahlâk-ı  hamîde  bunların  yerine  gelemez.
            Bunların  her  birisi  bir  teşkilattır.  79  ahlâk-ı  hamîde  ahlâk-ı  zemîmenin
            altında.  Her  bir  ahlâk-ı  zemîme  gidince,  ahlâk-ı  hamîde  çıkıyor.  Mesela
            diyelim ki teyp kara bir cisim. Bunun altında ne var? Beyaz bir cisim. Teyp
            alınınca  beyaz  bir  cisim  ortaya  çıkıyor.  Bunu  da  Cenâb-ı  Hak  öyle  halk
            etmiş.  Noksan  sıfatımızı  ikmal  etmek,  şeriatle,  tarikatla  oluyor.  Şeriatle
            hayvanî sıfattan beşerî sıfata geçiyor, tarikatla da beşerî sıfattan melekî sıfata
            geçiyoruz.
               İnsan ne zaman bu 79 ahlâk-ı zemîmenin hepsini atarsa altında 79 ahlâk-ı
            hamîde çıkıyor. Güzel ahlâklar çıkıyor meydana. O zaman insan beşerî sıfata
            geçer.  Ama  bir  insan  hayvanî  sıfattan  beşerî  sıfata  geçmiş.  Onda  ahlâk-ı
            zemîme  de  vardır.  Ahlâk-ı  hamîde  de  vardır.  Ahlâk-ı  zemîmelerin  hepsini
            atmamış, ahlâk-ı hamîdelerin hepsini elde etmemiş. Ama her şey ekseriyete
   54   55   56   57   58   59   60   61   62   63   64