Page 62 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 62

62                                                 Gül'den Bülbüllere

            uyurlarmış,  hasta  olurlarmış.  Velilerde  de  bu  var,  insanlarda  da  bu  var.
            Demek ki nefis ölmüyor.
               Onların  nefisleri  ne  olmuş?  Islah  olmuş.  Nefisleri  ıslah  olmuş.  Nefis
            anâsır-ı zıddiyettir. Anâsır-ı zıddiyet değişmiş. Ceset var ya, dört maddeden
            yapılan  ceset.  Su,  ateş,  toprak,  hava  bunlar  değişiyor.  Bunların  ham
            maddeleri has maddeye dönüşüyor. Ham maddeden, has maddeye dönmek
            için şeriat, tarikat, hakikat... Şeriatsız, tarikatsız bir insan hakikate geçemez.
            Tarikattan hakikate geçince bir insan, bu ham maddeleri atıyor veyahut da
            bu ham maddeleri, çeviriyor has maddeye. Bakın:
               Bilinmez âlemin sırr-ı nihândır
               Dört şâhın hükmüyle döner cihandır
               Arif olanlara özge seyrândır
               Kâmile her eşya olmuş bir evrâd
               Evrad: Zikir.
               Bu  kelam  buyurulmuş:  “Bilinmez  âlemin  sırrı  nihândır”  Nedir  bu?
            Vücudumuzun  sırrına  aklımız  ermiyor.  Ruhumuzu  bilemiyoruz.  Ruhumuz
            var.  İnkâr  edebilir  miyiz?  İnsanın  hayatı  ruhtadır.  İnsanın  hayatı  gidiyor.
            Hayat  demek:  Bu  dünyadaki  beşeriyeti,  yaşantısı.  Bu  gidiyor.  Anâsır-ı
            zıddiyet değişiyor. Nedir anâsır-ı zıddiyet?
               Vücudumuzdaki  dört  madde.  Anâsır-ı  zıddiyet  değişmediği  müddetçe,
            bunların çok büyük zararları var.
               Ateş: Bizi kavgaya, nizaha sevk ediyor, onun zararı bu.
               Su:  Bizi  sürüklüyor.  Yani  bir  sebat  yok.  Yok  o  tarafa,  yok  bu  tarafa
            kayıyor. Hâlbuki insanlara sebat lazım.
               Her kim ki pâyine yüz sürdü, etti sebâtı, ol buldu necâtı
               Bu ancak meşâyihe intisapla olur, demek ki su bizi kaydırıyor. Zâhirde de
            böyle. Bir kimse senin aleyhinde bir şey konuşsun, hemen onunla dostluğun
            bozulur. Bu defa düşman olursun.
               Hava:  Senin  vücudunda  olan  hava  sana  benlik  getiriyor.  Kendini
            dağlardan yüksek görüyorsun.
               Toprak: Senin vücudunda bir de toprak var. O da sana tembellik veriyor.
            Amelini işleyemiyorsun. Bunların görevleri bu. Nasıl ki dabak ham deriyi
            aldığı zaman, hem de pis hayvanın derisini, affedersiniz merkebin, ayının,
            kurdun, tilkinin... Ne kadar pis hayvan derisi varsa hepsini alır, kabul eder.
            Temiz hâle getirir. Onu bırakalım.
               Herhangi bir hayvanın dabak görmemiş derisinde bir sertlik vardır. Onda
            bir çirkinlik vardır değil mi? Kötü bir rengi de var. Hem çirkin hem sert hem
            de pis.
               Ama  dabağa  girince  ne  oluyor?  Pisliği  de  gidiyor,  sertliği  de  gidiyor,
            çirkinliği de gidiyor. Sonra kullanılır hâle geliyor. İşte burada ibadetin âleti
            olmuş.  Her  şeyi  bizim  için  kolaylaştırmış.  Ruhsat  verilmiştir  bizim  için.
            İbadeti kolaylaştırıyor, 24 saatte bir defa. Hatta soğuklarda, acil zamanlarda
            ne yapıyor? Kolaylaştırıyor.
               Ama bu deri dabak görmeseydi nasıldı? Pis bir deriydi. Yahut da çirkin
            bir  şeydi.  Ne  oldu  burada?  İnsanların  anâsır-ı  zıddiyeti  değişince  dabak
            görmüş deri gibi olur. Onun pisliği gider. Sertliği gider. Çirkinliği gider.
   57   58   59   60   61   62   63   64   65   66   67