Page 81 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 81
Tasavvuf Sohbetleri -1 81
zemîmenin en az bir tanesini atarsınız. Onun için bizim tarikat nazenin,
kibar, çok kibar tarikat. Azizler tarîki ve hacegan tarîki.
Nakşî neye deniyor? İnsanların kalbine nakış işleniyor. Bir boya vardır.
Bir de işleme vardır. Bir eşyaya bir nakış işlenirse, o nakış oradan gitmez.
Bir de yapmacık vardır, üzeri boya ile yapılan. O silinir gider. İşte bizim
tarikatımız böyledir. Kalbimize işlenir. İşleyen kim oluyor? Meşâyihimiz.
Niye buyuruluyor:
Ekseri nakşında kaldı görmedi Nakkaş’ını
Ama Nakşîler nakışta kalmıyor. Bu görünen eşyalar var ya, bunları
kastediyor.
Ne yapmış, kim yapmış, bilmiyorlar. Ama bilen var mıdır? Vardır. Sade
nakışı değil ki, nakkaşı gören var. Kul Allah’ın Cemalullahını müşahade
etmezse, Allah’ın ruyetine mazhar olmazsa nakışta kalıyor. Aldın bir eşya,
üzerinde nakış var; ama bunu kimin yaptığını, kimin işlediğini bilmiyorsun.
Bunu yapanı görmek, bulmak lazım. Maharet, mârifet budur. Onun için:
Ekseri nakşında kaldı görmedi Nakkaş’ını
Bu kim? Tarikatları olmayanlar veya başka tarikatlar. Nakşî olmayanlar.
Hâşâ, tarikatların hepsi haktır. Ama yalnız şöyledir: Nefisleri ile bir de kalp
yoluyla. Muhalefet-i hevâdan başlayanlar var. Muhabbetü’l Mevlâ’dan
başlayanlar var. Cehrî tarikatlar, riyâzet tarikatları, uzlet tarikatları, seyahat
tarikatları var. Onların ameli o. Diyor ki mesela: bir belde veriyor, orayı
yaya gezeceksin. Hiç vasıtaya binmeden. Aç da kalsan, çıplak da kalsan,
ölsen de bu beldeyi gezeceksin. Bir de uzlet tarikatı var. Halktan kendisini
hapsediyor. Değil halk ile, kendi mahremleriyle bile görüşmüyor. Evladı ile,
hanımı ile de görüşmüyor. Bir de riyâzet tarikatları vardır. Ölmeyecek kadar
çok az yerler, içerler. Öyle etlisi sütlüsü ile yemek yeme yok. Bir çeşit gıda
yiyor. Diyelim ki bir parça ekmek ile zeytin yiyor veya bir parça ekmek ile
bir dilim peynir veyahut üç tane hurma. Ölmeyecek kadar 24 saatten 24 saate
gıda veriyor nefsine. Bu da böyle terbiye ediyor kendini. Bunlar muha-
lefetü’l-hevâdan başlayanlar. Ama bizimki böyle değil. Muhabbetü’l
Mevlâ’dan başlıyor. Onun için Nakşibendî Efendimiz buyurmuş ki:
“Sair tarikatların nihâyetteki kârını biz bidâyete getirdik.”
Onlar çalışırlar, çalışırlar en son ulaştıkları kârı biz başlangıçta müride
veriyoruz diyor.
Bu, divanda da buyuruluyor:
Hazret-i pîrin yedinden mes edeliden Salihâ
“Mûtû kable ente mûtû” ile tebşîr olmuşuz
Yani bizim meşâyihimizin kim ki elinden tuttu “Mûtû kable ente mûtû”
sırrına mazhar olmuştur. Yalnız, o eli muhafaza edecek. Mest ettiği eli
muhafaza edecek. Eğer o eliyle bir kimseyi incitirse veya o eli bir yana
uzatırsa o mest bozuluyor. Onun için kelâm-ı kibarda şöyle geçiyor:
Elinde var iken fırsat geçirme edegör gayret
Tutagör bir yed-i kudret olunsun menzilin bâlâ
Bunlar söylenmişse haktır. Bizim tarikatımızdadır bunlar. Muhalefetü’l
hevâdan olan tarikatlar da haktır. Ama bütün nefsanî arzulara, meşru