Page 77 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 77

Tasavvuf Sohbetleri -1                                             77



                                 “Allah de, ötesini bırak.”



                                                          (17 Aralık 1989 / Teveccüh)

               Teveccüh olunca kalb-i ihvâna
               Mürde kalplerimiz geliyor câna
               Mürde kalp: Allah’ı zikretmeyen, Allah’tan gafil olan, ölü kalp.
               Allah’ı  zikreden  kalp  diri.  Teveccühte  diriliyormuş  insanların  kalpleri.
            Teveccühte  kalbe  zikir  tohumu  ekiliyor.  En  azından  teveccühün  kutsiyeti
            şudur ki:
               Kalplerimiz  fırçalanıyor,  kalaylanıyor,  temizleniyor,  kiri,  pası  gidiyor.
            Nasıl ki bakır bir kap kalaylandıktan sonra güzelleşiyor veyahut tozlanmış
            bir eşyanın fırça ile temizlenince tozu gidiyorsa teveccüh de ihvanın kalbini
            kalaylar, fırçalar, temizler. Kalplere zikir tohumu ekilir. Zamanla biter. Yeter
            ki tarla sağlam olsun. Tohumu çürütmesin. Çürütmese bitecek. Sizin de bu
            tohumu  çürütmemeniz  için  bu  teveccühten  almış  olduğunuz  nuru,  feyzi
            muhafaza etmeniz lazım, muhakkak alacaksınız. Az, çok alacaksınız. Bunu
            muhafaza  edeceksiniz  ki  ekilen  tohum  bitsin.  Muhafaza  edemezseniz,
            kalbinizde kabız hâlleri gibi bir hâller olursa ne olur? Ekilen tohumu çürütür.
               İşte teveccüh büyük bir amelimiz. İşleyeceğiz. Gerçi Allah’a şükür bizim
            hatmemiz var. Hatme teveccühün bir küçüğüdür. Hatmeye devam edin, ih-
            mal etmeyin.
               Peygamber  Efendimiz  de  ashabına  teveccüh  yapmıştır.  Eşrefoğlu  kita-
            bında  yazar.  Teveccühde  başının  sarığı  düşmüş  kapışmışlar,  parça  parça
            etmişler,  herkes  tırnağının  üzeri  kadar  almış,  onları  ömürleri  boyunca
            saklamışlar.
               Teveccüh  Sünnet’tir.  Tarikatın  her  ameli  Sünnet’tir.  Sünnet-i  müekke-
            dedir. Terk olmayan bir Sünnet’tir, ama büyüklerimiz buyuruyor ki:
               Farz var, vacip var, sünnet var. Edille-i şer’iyye.
               Farz: Allah’ın emri.
               Vacip: Resûlullâh’ın vasıtasıyla yine Allah’ın emri.
               Sünnet:  Resûlullâh’ın  emri.  Resûlullâh’ın  amelleri.  Cenâb-ı  Allah  ne
            buyuruyor:
               “Bana itaat eden sana tâbi olsun. Habibim sana tâbi olmayan bana itaat
            etmiş değildir.”
               Onun için Kitap ve Sünnet önemlidir. Allah’a ve Resûlullâh’a yaklaşmak
            Sünnet’le oluyor. Sadece Kitap’la değil, Sünnet’le. Kitapsız, Sünnetsiz zaten
            hiç  olmaz.  Evet  Kitap’tan  sonra  Sünnet  geliyor.  Tarikatın  her  ameli
            Sünnet’tir. Ama yaşayan için hem farzdır hem vaciptir hem sünnettir.
               Ne  için?  Allah’ın  emri  var.  Meşâyihin  emri  var.  Meşâyihin  emri  de
            Allah’ın emri. Resûlullâh’ın emridir. Onun emriyle olduğu için çok sünnet-
            leri işler insanlar. İnsanların işlediği sünnetler; farz, vacip olmaz. Ama bir
   72   73   74   75   76   77   78   79   80   81   82