Page 78 - Gülden Bülbüllere 1 - Abdurrahim Reyhan Erzincani
P. 78
78 Gül'den Bülbüllere
mürit için meşâyihine inandığı için sünnetler hem farz hem vacip hem de
sünnettir. Buna inanın. Mesela bir müride emredilmiş evvâbin namazı. Eğer
farz namazı terk etmiş isek ancak o zaman evvâbin namazını da terk
edebiliriz. Eğer akşam namazının farzını kıldıksa yolculukta da olsa,
hastalıkta da olsa evvâbin namazını da kılacak. Ama insandır, olur ya
kılamadı, kaçırdı. Ne yapar? Akşam namazını kaza eder. Salat-ı evvâbin’i
kaza etmez.
Abdurrahman Tagi Hazretleri tebliğe giderken mübarek, bir yayladan ge-
çiyormuş. Tebliğ sünnettir, meşâyih için. Dağlık oralar tabii. Mevsim yaz.
Köylüler çıkmışlar yaylaya. Koyununu, keçisini alan çıkmış. Şafiilerden bir
tanesinin de 3-5 tane keçisi varmış. Oradan giderken: “Seyda bırakmam seni,
benim misafirim olacaksın.” demiş.
Onu alıkoymuş. Sonra keçisini sağmış. Sütü pişirmiş, bir parça arpa ek-
meğini de önlerine koymuş.
“Seyda, kurban. Bundan başka var da getirmedimse Allah benden sorsun,
sen de buna tenezzül edip yemezsen Allah senden sorsun.” Yemişler, sohbet
olmuş. Yatacağı zaman getirmiş altına bir hasır veya keçe. Yaylada nerden
olacak yatağı!
“Seyda bundan başka yatağım var da getirmedimse Allah benden sorsun.
Sen de bunda yatmazsan Allah senden sorsun.” demiş.
Ne buyuruyor: “Hayatımda öyle tatlı, öyle leziz yemek yemedim. Ömrü
hayatımda o sütle arpa ekmeğindeki tadı, yemiş olduğum gıdaların
hiçbirisinde bulamadım. Hayatımda öyle rahat bir yatakta yatmadım. Öyle
rahat etmişim ki teheccüd namazına işte orada kalkamadım.”
Teheccüd namazı da bizim için çok önemli. Bunu da ne zaman yolculuk
olursa, mecbur kalırsan, hasta olursan kılamazsın. Yoksa terk edilmiyor.
Neyimiz var? Teheccüd namazımız var, evvâbin namazımız var. Bir de
hatmemiz var. Bunlar terk edilmez. Mümkün olduğu kadar bunları terk
etmeyin. Bunlar mühim olanlar. Bunların kutsiyetini bilenler için böyledir.
Emirdir, devamlıdır.
Fakat bu amelimiz ne istiyor? Kalb-i selim istiyor. Yani teveccüh kalb-i
selim istiyor.
Eriş kalb-i selîm içre huzura
Seni mahvet erem dersen sürûra
Kalb-i selim olursanız, teveccühte Cenâb-ı Hakk’ın tecellî edeceği, ikram
edeceği nurları bizim kalbimize dolar. Şöyle ifade ediyor büyüklerimiz:
Mesela insanların kalbinin bir bina olduğunu kabul edin. Bina yapılmış. O
binadan içeriye kâinatı aydınlatan güneş, bir pencere, bir delik olmasa
vurmaz. Vurmayınca ne olur? Karanlıkta kalır. Hiçbir yerden ışık almayınca
ne olur? Zifiri karanlıkta kalır. Muhakkak kâinatı aydınlatan güneşin o
binayı ışıtması için onda bir pencere açılması lazım. Eğer burada sen kalb-i
selim sahibi olmadınsa, yani başka alacağını vereceğini düşünürsen, bu
teveccühümüzde sen kalbe olan pencereni kapattın. Burada tecellî eden
nurlardan istifade edemezsin. Burada muhakkak kalb-i selim sahibi olmak
lazım.